Dersimli Canların Buluşma Noktası...
  Seyit Rıza'nın İdamı
 
Sey Riza Pile Desimi Seyit Riza Dersim Lideri Dogum: 1862 Dersim idam:1937 Elazig "Seyit Rizayi Meydana cikardik. Hava soguktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Riza Meydan insan doluymus gibi, sessizlige ve bosluga hitabetti. -Evladi Kervelayme, Be gunayime, Ayvo Zulumo, Cinayeto. (Evlad-i Kerbelayiz, gunahsiziz, ayiptir, zulumdur, cinayettir.) dedi.Benim tuylerim diken diken oldu. Bu yasli adam rap - rap yurudu. Cingeneyi itti. Ipi boynuna gecirdi. Sandalyeye ayagiyla tekme vurdu. Infazi yapti."
İhsan Sabri Çağlayangil’in Anıları "Atatürk gelmeden Seyit Rıza idam edilecekti" Tanju Cılızoğlu …………… Yıl 1937 Şükrü Sökmensüer, Atatürk döneminin ünlü emniyet müdürlerinden, birgün beni çağırdı: "Atatürk Diyarbakırda, Singeç köprüsünü açmaya gidecek dedi. O tarihte Seyit Rıza, Dersimin Kürt lideri. Aynı zamanda Peygamber sülalesinden geliyor kendisi. Seyit Rıza’nın bir de dini vasfı var. Fırat, Şeytan köprüsü (1) denen mevkide dört metreye kadar daralır. Derinliği de deniz gibidir. 17 metre olur. Burada bir köprü yapmışlar, Köprünün başında bir karakol, Karakolda da 33 askerimiz var. Askerlerin başında İsmail Haki adinda bir yedek tegmen. Yani ihtiyat Mulazim. Köprüye Dersimliler bir baskın düzenliyor. Baskında karakol yakılıyor ve 33 askerimizde şehit ediliyor. İşte bu olay Dersim isyanının başlamasıdır. Atatürk olayla ilgileniyor ve ilgililere kesin talimat veriyor. "bu meseleyi kökünden hallediniz" diye. Elazığ’da o dönem Muffetişi Umum-i Abdurahman Doğan paşa var.(2) Malatya Emniyet müdürlüğünden bir buçuk ay kadar önce Ankara’ya tayin edilmiştim. Vali İbrahim Etem Akıncı, şovalye çeteci bir adam. Demirci efe ile birlikte kurtulus savaşında çete kurmuş biri. Vali vekalete şifre çekmiş. "emniyet müdürüm Ankara’ya tayin edildi, biz Elazığa gidip Dersim harekatını birlikte görmek istiyoruz" diye. O zaman bu isyan olayı ile ilgili türlü rivayetler var. Uzatmayalım biz Ankara’dan müsaade istihsal, vali Akıncı ile birlikte Elazığ'a varıyoruz. Müffetişi umumi Abdurrahman paşanın misafiri oluyoruz. İsteğimizi kendisine anlatıyoruz! Dersim harekatını incelemek istiyoruz. Paşa bize "iyi ki geldiniz, bende yarin orada bir mevkiye gideceğim. Onbeş gün once tercüman aracılığıyla aşiretlerle konuştum. Kendilerine aşiretlerin başı olan kişileri teslim ederseniz harekatı durduracağız, barış yapacağız dedim. Yarın da son gün. Gideceğimiz mevki biraz tehlikeli. Ne olacağı belli olmaz. İsterseniz sizide alabilirim" dedi. Yemek yedik. Zeytinyağlı sıcak bir yemek. Ben alışkın değildim. Hastalandım. Ateşim 38. Ama olayı kaçırmak istemiyorum. Hasta hasta önceden belirlenen harekat sahasına varmak için yola çıktık. Önümüzde ve arkamızda birer kamyon. Biz ortadayız. Kamyonun birinde askerler var. Diğerinde fırından yeni çıkmış sıcak ekmekler. Yollar devriye dolu. Devriyeler mevzilenmiş. Bu arada devriyeler bize ateş açtı. Önlendi. Gelecegimiz yere geldik. Yüksek bir yerden asağıya indik. İndigimiz yere silahlı askerler dizildi. Abdurrahman Paşa muhtemel bir pusuya karşı önlemler aldırmıştı. Benim yanımda fotoğraf makinası var. Bir süre bekledik. Ortalarda kimseler yok. Bağırıp çağırdık bir tercüman çıktı ortaya. Abdurrahman Paşa: -Geldiniz mi, dedi. -Geldik, dediler. Ortaya göğsü bağrı açık, uzun boylu levent adamlar çıktı. Abdurrahman paşa gelenlere çuvallarla ekmeği dağıttı. Açtılar. Hemen ekmekleri kırıp yemeğe başladılar. Kalanları koyunlarina soktular. Paşa onlara sordu: -Listede yazılı olanları getirecek misiniz? -Uç kişi hariç on iki kişiyi getireceğiz dediler. Abdurrahman Paşa: "olmaz" dedi. Onlar da son derece kararlı bir biçimde: -Paşam ne edek, olmazsa olmaz dediler. Asiler dağlara sığınmışlar. Bir mavzerle bir alayı durdurur. Paşa onlara biraz sert: "Devletle baş edemezsiniz"! dedi. Ve ekledi. -Niçin teslim etmiyorsunuz? İçlerinden en uzun boylu olanı öne çıktı: -Bir kadının tek kocası olur. Şimdi siz hükümetsiniz. Askeriniz var. Bugün buradasınız. Şunları size veririz, alır gidersiniz... Biz yarin yine onların eline kalırız. Bunlar, bu ağalar bizim kulumuzu aittirler. Siz Dersim'e giremiyorsunuz. Jandarmanızı sokamıyorsunuz... Abdurrahman Paşa durdu. Düşündu. Sonra tercümana şunları söyledi: -Ben Kastamonuluyum. Kastamonu’nun tarihini bilir misiniz? Şehrin ortasında bir nehir akar. Etraf birdenbire dağ gibi meyillenir. Vaktiyle bir tarafında Kastlar, öte tarafında tumanlar varmış. Şehri bunlar kurmuş. Bunun için "KASTUMAN" demişler. Kelime zamanla Kastamonu olmuş. Sizin aşiretinizde bu gun "DEMENAN". Siz benim akrabamsınız. Atalarımız bir yerde buluşurlar. Yapmayın. Size onbeş gün daha izin vereyim. Gidin ve onbeşgün sonra bu listedekileri getirin" dedi O listede Seyit Rıza da var. Ve teslim etmeyecekleri üç kisiden biri de Seyit Rıza. Bende bu olayın resimlerini çektim. Erkan-i Harp, Kurmay Albay Neşet bey, Çanakkale valisi olduğumda, bu zatı Çanakkale gornizon kumandanı olarak buldum. Asilerle konuşmaktan döndüğümüzde Neşat Albay bize: "Bu işleri hep Seyit Rıza yapıyor, Seyit Rıza Peygamber sülalesinden değil. Kendisine Kuçükken hastalık gelmis. Ailesine demişler ki, bunu kundağıyla kiliseye götürün bırakın, sabahleyin alın bir şeyi kalmaz. (3) Denileni yapmışlar. Bırakıp sabahleyin almışlar. Rivayete gore çocuklar değişmiş". Neşat Paşa iddia ediyorki Seyit Rıza peygamber sülalesinden değil. Seyit Rıza büyümüş. Şeytan köprüsünu yıkmış. Dini lider olmuş. Kürtlerin başına geçmiş. Dersim isyanını idare ediyormuş. Bu olaylardan sonra Ankara’ya döndüm. Onbes günlük ikinci müddet bitmiş, Abdurrahman Paşaya listedekileri teslim etmemişler. Aradan aylar gecti. Seyit Rıza ve çevresi yakalandı. Mahkemeleri sürüyor. İste bu sırada Ataturk Diyarbakır’daki yeni yapılan Singeç Köprüsünü açmaya gidecek. Elazığ'a da gelecek karayoluyla Singeç köprüsüne geçecek. Emniyet genel müdürü Şükrü Sökmensuer bey bana diyordu ki "Atatürk Singeç Köprüsünü açmaya gidecek. Dersim harekati bitti. Beyaz donlu altı bin doğulu Elazığa dolmuş. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın hayatını bağışlamasını isteyecekler. Buna meydan vermeyelim". 1937 yılında resmi tatil günü cumartesi öğleden sonra, Atatürk pazartesi günü Elazığ'a gelecek. Bizden istenilen "asılacak asılsın" ve Atatürk'ün karşısına beyaz donlular çıktığı zaman iş işten geçmiş olsun. O dönemde Elazığ valisi Şefik Bey, Savcı Hatemi Senihi bey, Emniyet Müdürü Serezli İbrahim bey, Savcı yardımcısı arkadaşım, Şükrü Sökmensuer, "Emniyet Genel Müdürlüğünün siyasi şubesinden, sivillerden istediğini yanına al. Atatürk’ün istasyondan halkevine kadar korunması da size ait" dedi. Başta Macar Mustafa olmak üzere altı kişi alıp yola çıktım. Trenle Elazığa vardım. Emniyet Müdürü İbrahim beye gittim. Savcı için "kuraldışı bir şey yapmaz, mümkun değil " dedi. Savcıya gittim. Durumu kendisine anlattım. Bana bu konuda hükümetten de şifre aldığını, ama mahkemelerin cumartesi tatil olduğunu, tatilde sonuç almanın mümkün olmadığını bildirdi. Ve ekledi. "ben de mahkemeleri etkileyemem". Oysaki biz Atatürk gelmeden önce mahkemenin kararını vermesini ve gereğinin yapılmasını, Atatürk geldiğinde Seyit Rıza meselesinin kapanmış olmasını istiyorduk. Ben bunu halletmek için hükümet tarafından buraya gönderilmiştim. Savcı yardımcısı hukuktan sınıf arkadaşım. Bana "sen valiye söyle, savcı gitsin, rapor alsın. Ben senin istediğini yaparım" dedi. Biz mahkemenin tatil günü işlemesini ve alınacak sonucun infazını istiyorduk. Savcı rapor aldı. Arkadaşım vekil olarak savcının yerine geçti. Mahkeme hakiminin evine gittim. Gittiğimde hakim mahkemenin aldığı kararı evinde yazıyordu. Hakimle konuştuk. Kendisi kararı daktiloya çektirmekle meşguldu. Devir CHP devri. Herkes çekiniyor. Hakim bana: "Cumartesi mahkeme toplanmaz, ancak pazartesi günü mahkemeyi toplar kararı veririz. Salı günü de idam hukümlerini yerine getiririz" dedi. O zaman dördüncü bölgede temyiz hakkı yoktu. Abdurrahman paşa sıkı yönetim kumandanı olarak kararı tasdik edecek kişi idi. O da "Yukarıdaki karar tasdik olunur" demiş basmış boş kağıda imzasını. Yukarıya "Abdurrahman Paşanın idami" diye yazsanız kendisi idam edilirdi. Hakime dedi ki: Bu dediğiniz gün Atatürk geliyor. Maksat hasil olmuyor ki. Hakim "Başkaca bir şey yapılamaz" diyerek kestirdi attı. Bende kendisine sordum: -Sizin saat beşten sonra davaya devam ettiğiniz olmuyor mu? -Oooo, çok oluyor cevabını verdi. -Eee sonradan beş saat ihlal ediyorsunuz da, baştan beş saat ihlal etseniz olmuyor mu? Yani pazar akşamı sahurdan sonra mahkemeyi açarız. -Elektrikler kesiliyor dedi, hakim. Ona çare bulduk. Otomobil farlarıyla hapishaneyi aydınlatırız. Halkevine lüksler koyarız. Hakim bu defa : Samiin yok , dedi Ona da çare bulduk. Samiin de getiririz. -Kaç kişi asılacak? -Onu karardan önce soyleyemem dedi. Ama ekledi: "Savcı 27 kişinin idamını istedi". -Biz ona göre mi hazırlığımızı yapalım? -Bilmem dedi. Ceza infazi kanunu her asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini emrediyordu. Bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. Her meydana dört sehpa kurduk. Vali bir de çingene cellat buldu. Gece 12:00 de hapishaneye gittik. Farlarla çevreyi aydınlattık Mahkemenin 72 sanığı vardı. BENİ ASMAYA MI GELDİNİZ? Sanıkları aldık. Mahkemeye götürdük. Çingene de geldi. Adam başına on lira istedi "Peki" dedik. Sanıklar Türkçe bilmiyor. Mahkeme kararı açıkladı. Yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çesitli hapis cezalarına çarptırılmıştı. Kararlar okununca sanıklar ilk anda anlamadılar. İdam "tunne" diye bir velvele koptu. Biz Seyit Rıza'yı aldık. Otomobilde benimle polis müdürü İbrahim'in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza Sehpaları görunce durumu anladı. -Asacaksınız; dedi ve bana döndü. "Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin"? Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. -Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz, dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılırken görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız'ın idami bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan doluymuş gibi, sessizliğe ve boşluğa hitabetti. -Evladi Kerbelayimi, Be gunayimi, Ayibo Zulimo, Cinayeta. (Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir.) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu. zı yaptı.
 
  Şu Ana Kadar 9 ziyaretçi (11 klik) Dersimli Can Buradaydı!.. Copyright 2008 By GÖKHAN YILDIZ  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol